Ehl-İ Sünnet itikadına göre evliyanın kerameti haktır. Lakin kerametler konusunda birtakım gerçekleri bilmek gerekir.
Veliler kerametlerini açıklamazlar, keramet reklâmı ve ticareti yapmazlar. Aksine gizlerler.
En büyük kerametler nelerdir? On bir tanesini sayayım:
Birincisi: Kur'ana, Sünnete uygun sahih/doğru itikattır.
İkincisi: Başta beş vakit namaz olmak üzere Şeriatın emirlerini ve ibadetlerin ihlâsla ve dosdoğru yerine getirmektir.
Üçüncüsü: Resulullah Efendimizin Sünnetine uymaktır.
Dördüncüsü: doğru ve dürüst (müstakim) olmaktır.
Beşincisi: Ahlakının yüksekliğini, faziletini, üstünlüğünü düşmanlarının bile kabul, tasdik ve teslim etmesidir.
Altıncısı: Dünya tuzaklarına düşmemek, paraya ve mala değer vermemek, gönül zengini olmak, mütevazı bir hayat sürmektir.
Yedincisi: Allah için yaptığı hizmetlerin ücretini yaratıklardan istememek ve beklememek; Allahtan beklemektir.
Sekizincisi: Büyük cihad yaparak nefs-i emmâresini yenmek, onu yularlamaktır.
Dokuzuncusu: İnsanların hidayeti için çalışmak ve bu konuda Allahın yardım ve te'yidine nâil olmaktır.
Onuncusu: Kendisine düşmanlık ve kötülük edenlere iyilik ederek onların yakın bir dost olmasını sağlamaktır.
On birincisi: Haram ve şüpheli gelir elde etmemek, haram ve şüpheli şeyleri yememek.
Tayy-i mekân da bir keramettir ama yukarıda saydıklarım ondan önce gelir.
Veli olduğu sanılan sağ bir Müslüman'a mazanne denir. -
Veliler, Allahın dostlarıdır.
Allahın dostlarını sevmek gerekir.
Velilerin hayır dualarını kazanmak büyük bir bahtiyarlıktır. Çünkü onların dualarının makbul olduğu ümid edilir.
Yaratmak yalnız Allahü Tealaya mahsustur.
Veliler Ümmet-i Muhammed'in bayraklaşmış önderleridir.
Veliler mâneviyat kandilleridir, tenvir ederler.
Veliler sâdık, âbid, zâhid, muttaki kullardır. Onları seven onların yolundan, peşinden, izinden gider ve bu gidişten büyük mânevî yararlar elde eder.
Ülkemiz veliler yurdudur.
Kur'an, Sünnet ve Şeriat sınırlarını aşmamak şartıyla velileri sevmekte büyük hayırlar vardır.
Müslümanların paralarını toplayıp bunların bir kısmını zimmetine geçirenler veli değildir.
Kendilerinde Kur'ana, Sünnete, şeriata aykırı haller görülenler veli değildir.
Nefs-i emmârelerinin esiri olanlar veli değildir.
Keramat-füruşluk (keramet satıcılığı) yapanlar, kerametlerini ilan edenler veli değildir.
Lüks, israf, sefahat, fısk ve fücur sergileyenler veli değildir.
Velilerin sohbetleri şifadır.
Veli sohbetlerine noksan gelenler, kemal bularak ayrılır.
Velilere mülazemet edenlerin her günü bir öncekinden daha hayırlı olur.
İhlâs Allahın sırlarından bir sırdır, velilerden ders alanlar o sırra inşaallah nail olur.
Veliler, Peygamberan-ı izam hazeratı gibi ismet sıfatıyla sıfatlı ve masum değildir ama Allah onları büyük günahlardan korur.
Velilere düşmanlık edenler, bilmeden şeytana destek vermiş olur.
Velilere yapılacak en büyük saygısızlık, onları erbab haline getirip putlaştırmaktır.
Rahmanın evliyasının ruhaniyetleri üzerimize sâyebân olsun.
Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları onları severiz, onlara selam ederiz.
Lakin onları kesinlikle erbab haline getirmeyiz. Cenab-ı Hak bizi böyle bir felaketten korusun.
(İkinci yazı)
Gıybet Büyük Günahı
Farkında olmadan veya bilerek yaptığımız kötülüklerden, işlediğimiz büyük günahlardan biri gıybettir, yani bir insanın gıyabında, duyduğunda hoşlanmayacağı doğru bir şeyi söylemektir.
Söylenen şey doğru ise gıybet olur, doğru değilse iftira olur.
Birkaç misal verelim:
Şu bizim Kel Mehmet... Hani şu bodur Ahmet... Dişlek Filanca... Karısının dırdırından bezmiş Falanca...
Asr-ı Saadet'te Medine'ye bir kervanla birlikte iki Rum (Bizanslı) doktor gelmiş, bir müddet kalmışlar, hasta bakıp birkaç kuruş kazanmışlar, sonra Şam'a giden bir kervanla ayrılmışlar.
Resulullah efendimiz (Salat ve selam olsun ona) bu iki doktorla ilgili şu sözü sarf etmiş:
"Gıybet olmayacağını bilseydim, o iki Rum doktordan hangisinin daha güçlü ve maharetli bir doktor olduğunu size söylerdim..." (Et-Terâtibü'l-idariyye... kitabında okumuştum.)
İki doktordan biri daha güçlü bir doktormuş ama Efendimiz, gıybet olacağı için söylemiyor.
Dönüp kendimize bakalım: Ömrümüzün bir kısmı gıybet etmekle geçiyor.
Filan kadın şişmanmış... Bunu duyarsa üzülecek, hoşnut kalmayacaksa gıybettir.
Şişman olup olmaması bir şey ifade etmez, önemli olan bu sözü duyduğunda üzülüp üzülmemesidir.
Dinimiz fasık-i mütecahir olanların gıybetine bazı şartlarla izin vermiştir.
Fasık-ı mütecahir, İslam'ın, Şeriatın yasak ettiği günahları açıkça, küstahça, pervasızca, utanıp arlanmadan işleyen kimsedir.
İnsanlardan utandığı için gizli günah işleyenleri gıybet etmeye hakkımız yoktur.
İslam dini insanların gizli ayıplarını, günahlarını tecessüs etmeye (araştırıp ortaya çıkartmaya) izin vermez.
Olgun Müslüman, insanların gizli günah ve ayıplarına karşı karanlık gece gibi olur.
Allahü Teala Settarü'l-uyub'tur. Biz de öyle olmalıyız.
Bir Müslüman'ın kemali (olgunluğu), lisanına hakim olmasından anlaşılır. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca ve umreye gidiyor ama bol bol mütemadiyen gıybet yapıyor. Böyle bir kişi olgun Müslüman değildir.
Müslüman o kimsedir ki, onun elinden ve dilinden insanlar selamette olur.
(Bedir Yayınevinin çıkarttığı "Gıybet İlleti" adlı cep kitabını okumanızı ve beğenirseniz alıp dağıtmanızı tavsiye ederim. Tel. 0212/519 36 18)
(Üçüncü yazı)
Lüks Otomobil Çılgınlığı
BİR milyar nüfuslu dev Hindistan'ın 80 yaşındaki mütevazı Başbakanı Manmohan Sing millî kültürüne bağlı bir kimsedir. Avrupa elbisesi ve serpuşu kullanmaz, başında sarık, sırtında istanbulin ile gezer. Bir internet sitesinde şahsî otomobilinin resmini gördüm, 1996 küçük bir Maruti. Böyle bir arabaya bizdeki lüks oto sevdalıları binmekten haya ederler.
Bizim devlet ve hükümet büyüklerimiz, milletvekillerimiz, yüksek bürokratlarımız, valilerimiz, büyükelçilerimiz ve diğer ekâbirân-ı kiram hazeratı çok lüks, çok gösterişli, çok pahalı, çok masraflı, çok ihtişamlı otomobillere binerler.
Zenginlerimiz de öyledir.
İmkanı olan halkamızın da âdeti böyledir.
Recaizade Ekrem Bey sağ olsaydı, Araba Sevdası'nın zeylini yazardı.
Türkiye'mizde çok lüks, çok pahalı araba çok ama bunların en lüksü, en pahalısı, en gösterişlisi müteveffa Madam Kalost Manokyana ait olan o dehşetli, en ihtişamlı, o dillere destan Rolls Royce idi. Manokyan o otomobil ile Haşmetli İngiltere Kraliçesiyle boy ölçüşürdü. Madam deyip de geçmeyelim. Atatürk akrostişli şiir yazmış olan o kadın Türkiyenin anlı şanlı genelevler imparatoriçesiydi.
Vergi rekortmeniydi ve büyüklerin bulunduğu resmî törenlerde kendisine ödüller takdim edilmişti.
Ülkemizde lüks ve gösterişli otomobil saltanatı, otomobil sevdası, otomobil çılgınlığı hüküm fermadır.
İstanbul'da sabah ve akşam saatlerinde trafik tıkanır. Otomobillerin çoğunda sadece bir kişi. Yakıt israfı, vakit israfı, ömür israfı...
Birkaç sene sonra İstanbul un nüfusu 40 milyona dayanacak. O zaman ne olacak?..
M. Şevket Eygi - Milli Gazete 2012-03-17