PEYGAMBER Aleyhisselâmı sevmek sadece kuru lafla, sevgi edebiyatıyla olmaz. Peygamber yürekten sevilmeli ve bu sevgi yaşayışa yansımalıdır.
Peygamber'i hakkıyla seven, onun Hak katından getirmiş olduğu Kur'ana sımsıkı sarılır, o mukaddes Kitabın yap dediklerini yapar, yapma dediklerinden kaçınır.
Peygamber'i seven, Allah ile olan işlerinde ve ibadetlerinde ihlaslı olur, her türlü nifak ve riyadan uzak durur.
Peygamber'i seven âdil ve insaflı olur, zulm etmez.
Peygamber'i seven haram yemez.
Peygamber'i seven rüşvet alıp vermez.
Peygamber'i seven lüksten, israftan, aşırı tüketimden, gururdan, kibirden kaçınır.
Peygamber'i seven kişi, başta komşuları olmak üzere halkın meleğidir.
Peygamber'i seven, gücünün yettiği kadar ahlaklı ve faziletli bir Müslüman olmaya çalışır.
Peygamber'i seven, halkın bir kısmı sefalet ve yoksulluk içinde kıvranırken Nemrud ve Firavun gibi yemez içmez, yaşamaz.
Peygamber'i seven parayı putlaştırmaz, para ve mala tapmaz, zengin olmak için her haltı yemez.
Peygamber'i seven, aynı zamanda Ebû Cehil'i , Deccal'ı, Süfyan-'ı, Tâğut'u sevemez.
Peygamber'i seven, onun "Gözümün nuru" dediği namazı da sever ve kılar.
Peygamber i seven mürüvvetli olur.
Peygamber'i seven gıybet etmez, insanların gizli ayıp ve günahlarını araştırmaz.
Peygamber'i seven, onun Sünnetini hayatına uygular.
Peygamber'i seven kişi, Allah'ın kendisine lutf ve ihsan etmiş olduğu nimetleri paylaşır.
Peygamberi seven, ya hayır söyler, ya susar.
Peygamber'i seven fitne, fesat ve tefrika çıkartmaz.
Peygamber'i seven kişi, kendisi Batıda olsa bile, Doğuda ayağına diken batan Müslümanın acısını kalbinde hisseder.
Gerçek Peygamber sevgisi Müslümanı yüceltir, vasıflı ve güçlü kılar,
Peygamber'i seven, onun Şeriatına bağlanır.
Peygamber'i seven oğullarını ve kızlarını, onun seveceği ve beğeneceği iyi Müslümanlar olarak yetiştirir.
Peygamber'i seven, fânî ve aldatıcı dünyaya bel bağlamaz, âhirete yönelik olur.
Peygamberi gerçekten seven kişi, hiç mütemâdiyen haram yer mi?
Peygamber'i seven onun Ashabını da sever.
Onun Ehl-i Beytini de sever.
Onun sevenleri de sever.
Peygamber'i seven, dinde çıkartılan bid'atları sevmez.
Zulmü, fıskı, fücuru, yalanı, nifağı, şikağı, günahı, azgınlığı sevmez.
Peygamber, insanların en fazla istiğfar edeniydi, onun seven de tevbeli ve istiğfarlı olur.
Peygamber israf etmezdi, onu seven kuru ve bayat ekmeği asla çöpe atmaz.
Peygamberi seven doyduktan sonra veya tok iken yemez.
Peygamberi seven, seher vakitlerinde leşler gibi uyumaz.
Peygamberi seven, cimrilik yapmaz, cömertlik sergiler.
Peygamberi seven, Kıblegâh-ı- Kibriya olan kalpleri kırmaz.
Peygamber'i can u gönülden, yürekten, gerçekten seven Müslümana Nebevî nurlar yansır.
Bu sevgi lafla, edebiyatla olmaz... Peygamber sevgisi yaşanan bir sevgidir...
Hem Peygamberi seviyorum de, hem de onun yolundan gitme, onun yaptıklarını yapma, yapmadıklarını yap, onun Kitabına ve Sünnetine tamamen aykırı bir yolda yürü, olur mu böyle şey?
Kur'an "Peygamber size ne getirmişse onu alın" buyurarak, biz mü'minlere onun yolundan gitmeyi emr ediyor.
Peygamberi seven, onu kendisi için en güzel örnek, model, mürşid kabul eder.
Lafta ve yüzeyde kalan, hayata uygulanmayan sevgi eksiktir.
Kurtulmak istiyorsak, Peygamber sevgisini yaşayalım, hayata aksettirelim.
Edebiyatı bırakalım, bize bakan Peygamber sevgisi nasıl olurmuş görsün.
* (İkinci yazı)
Zekâları Körleştiren Bozuk sistem
BUGÜNKÜ ideolojik eğitim sistemi, bugünkü medya, bugünkü koşuşturma ve hengâme en zeki insanları bile birkaç sene içinde zeka özürlü haline getirir.
Evet, zekalar iyi bir eğitimle daha parlak hale getirilebileceği gibi, körleştirilebilir, dumura uğratılabilir.
Diktatörlük rejimleri bunu çok iyi bilir ve uygular.
Yakın tarihimizdeki diktatörlük devirlerinde çocuklarımız, gençlerimiz, insanlarımız yoğun bir beyin yıkama ameliyesine tâbi tutulmuştur.
Diktatörlük rejimleri hür düşünceli, geniş ufuklu, bilge insanlar istemez; robotlar, uyurgezerler, zombiler ister.
Yakın tarihimizde bu maksatla önce yazılı, edebî zengin Türkçeyi bozdular. Lisan ne kadar güdükleşir, erozyona uğratılır, daraltılarsa bir toplumun kültür, irfan seviyesi de o nispette düşer alçalır.
Türkiye halkı son seksen sene içinde dehşet verici bir kültür engizisyonuna mâruz kalmıştır.
İdeolojik azınlık rejimi ülkemizde çoğunluğu oluşturan Sünnî Müslümanları bölmüş,parçalamış, birbirinden kopartmış ve onları Kur'anın istediği tek bir Ümmet olmaktan çıkartıp sürüler haline getirmiştir.
Divide et imperia!..
İdeolojik eğitim toplumda hafıza, dikkat, merak, idrak bırakmamıştır.
Toplumu çekip çevirecek, kılavuzluk edecek âqil ve bilge kişiler kalmış mıdır, kaldıysa kaç kişidirler, niçin ortaya çıkıp halkı aydınlatmıyorlar?
Müslümanlar nasıl irşad edilecek?
Tashih-i itikad meselesi nasıl halledilecek?
Sabah namazlarında boş kalan camiler nasıl doldurulacak?
Bugünkü tefrika nasıl sona erdirilecek?
Müslümanlar nasıl tek bir Ümmet olacak?
Korkunç ve yıkıcı ahlak fesadı nasıl düzeltilecek?
Bilge ve âqil kişilerin durumun fecaatini anlatan bir rapor hazırlamaları ve bunu halka ve idarecilere duyurmaları gerekmez mi?
Bin yıllık yazımızla okuma ve yazma konusundaki açığımız, ayıbımız, noksanımız nasıl bir çözüme kavuşturulacaktır?
Japonya, Güney Kore, Tayvan, Singapur, Finlandiya, İsveç, Norveç liseleri ayarında okullar nasıl kurulacaktır?
Türkçe konusundaki vahim kopukluk nasıl giderilecektir?
Berhava edilmiş olan toplumsal barış ve mutabakat nasıl geri getirilecektir?
Yalancı, düzmece, sahte ideolojik tarih nasıl iptal edilecektir?
Ahlak ve fazilet üzerine kurulu âdil ve hak bir sistem nasıl tesis edilecektir?
Bunlar ve bunlara benzer konular bu memlekette müzakere ediliyor da benim mi haberim yok?
Zeki insanlar iken zeka özürlü hale getirilenler nasıl bir rehabilitasyon tedavisine tâbi tutulacak?
Bütün bu konularda çok ciddî, çok seviyeli, çok faydalı, çok olumlu, çok uyarıcı ve aydınlatıcı makaleler yazılsa acaba kaç kişi okur?
Kaç kişi anlar?
Kaç kişi çareleri, çözümleri, teklif ve temennileri hayata geçirir?
M. Şevket Eygi Milli Gazete 06.02.2012