Geçen yazımızda bir ayet üzerinden dost ve düşmanı tanımaya çalışmıştık. Üstünde düşünmete devam edeceğimize göre, o ayeti tekrar yazarak hatırlamamız iyi olacaktır:
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı mütevazi ve yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.”(Maide 54.)
Bu ayette vasıfları anlatılanlar için “Kimdir bunlar?” diye sormuş ve soruyu azıcık açmıştık. Ordan devam edelim.
Âyette bazı özellikleri belirtilen bu mübarek insanların ırkı, dili, rengi, ülkesi yoktur. Çünkü bunlar önemli değildir. Önemli olan imandır ve ona dayalı bazı özellikler ve güzelliklerdir. Diyanet’in bastırdığı “Kur’an Yolu” tefsirinin açıklamasına göre, önemli olan vasıflarıdır ve onlar da şöyle sıralanmıştır:
1- Bunlar Allah'ın sevgdiği kullarıdır. Allah'ın kulunu sevmesinden maksat onun doğru yolu bulmasını murat etmesi, ondan razı olması, itaat ve ibadetlerine bolca sevap vermesi, onu övmesi ve hayırlı işlerde başarılı kılmasıdır.
Allah'ın sevgisine mazhar olan kimseler, O'nun yardımına, dolayısıyla başarıya ve kurtuluşa namzettirler. Çalışma, ilerleme ve başarma hususunda Allah'ın yardımı daima onlarla beraberdir.
2- Bunlar da Allah'ı severler. Allah sevgisi, O'nun yüceliğini ve nimetlerini düşünme neticesinde kişinin kalbinde meydana gelen bir duygudur. Bu duyguya sahip olanlar Allah'a karşı saygılıdırlar, O'nun emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınırlar. Allah yolunda ve din uğrunda gayret göstermekten, mallarını ve canlarını feda etmekten kaçınmazlar.
Aslında bunlar bizim yazı dizimizin asıl konusuna işaret eden ayetlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'in insanlığı ulaştırmak istediği hedeflerin başında onu Allah'ın birliği inancına ve Allah'ı her şeyden daha çok sevme duygusuna ulaştırmaktır. Nitekim Bakara sûresinin 165. Âyetinde, “kimi sapıkların Allah’tan başka Rabler edinerek onları haşa ‘Allah sever gibi’ sevme sapıklığına” karşı, "İman edenler ise en çok Allah'ı severler" buyurularak bu hedefe işaret edilmektedir. “İnsanlardan kimi de Allah'tan beride O'na karşı bir takım denkler ediniyorlar ve onları Allah'ı sever gibi seviyorlar. İman edenler ise Allah için sevgice daha kuvvetlidirler.”
Dikkat ediyor musunuz? Allah için sevme başka, Allah sever gibi sevme başkadır. İnce, ama derin bir çizgi farkı var.
İnsanla yaratıcısı arasındaki en yüksek İlişki, sevgi düzeyine ulaşan ilişkidir. Allah'ı her şeyden çok seven insan bütün ilişkilerini bu sevgiye, dolayısıyla Allah'ın iradesine göre düzenleyeceğinden, onun bütün ilişkileri bilinçli ve iradeli olacaktır.
İslâm düşüncesinde “hakiki sevgi” Allah sevgisidir. Çünkü kişinin asıl varlığının sebebi, mazhar olduğu iyilik ve ikramlarının, maddî ve manevî nimetlerin aslı O'dur. En iyi, en güzel olan O'dur. Bütün iyilikler, güzellikler O'ndan gelir, bu sebeple sevilmeye en çok lâyık olan O'dur. Ötesi “mecazî sevgilerdir”.
3-Bundan sonraki vasıflar da çok önemlidir. “Müminlere karşı alçak gönüllü yani şefkatli, merhametli ve naziktirler.” Onlara karşı kaba saba davranmaz, hakaret edip aşağılamaz, alay etmez, fiilî kuvvete başvurmazlar. Hatta zekâ, yetenek, etki, servet ve diğer güçlerini müminlerin aleyhine ve kafirlerin lehine bir baskı aracı olarak kullanmazlar.
4- Kâfirlere karşı izzetli ve vakarlıdırlar, yani İslâm düşmanlarına karşı sert, dirençli ve tavizsizdirler; maddî menfaat karşılığında satın alınamayacak kadar üstün karaktere sahiptirler.
5 - Allah yolunda cihad ederler, yani Allah rızâsını kazanmak için hakkı ve adaleti gerçekleştirmeye gayret ederler; bu uğurda başlarına gelecek her türlü sıkıntıya katlanırlar; mal ve canlarını Allah yolunda harcamaktan çekinmezler. Cihad, samimi müminlerin en önemli özelliklerinden ve ayırıcı vasıflarındandır.
6- Hak uğrunda cihad ederken hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar; varlığına ve birliğine inandıkları Allah yolunda yürürler, O'nun hükümleriyle hükmederler, karşıtlarının muhalefet, eleştiri, itiraz ve alaylarına aldırış etmezler. Çünkü bunlar yaptıklarına karşılık olarak insanlardan ne bir ödül ne de övgü beklerler; sadece hakkı gerçekleştirmek, bâtılı yok etmek, iyiliği ve güzelliği yaymak, kötülüğü ve çirkinliği önlemek, böylece Allah'ın nzâsını kazanmak için çaba harcarlar.
Kur’an-ı Kerîm bizi “zulumât/karanlıklardan nûra/aydınlığa çıkaran”, hak ile batıl için “Furkan/ayıran” kitaptır. Onun her ayeti bir meşaledir. Kurtuluş onu çok okuyup doğru anlamakta, ihlas ile amel etmektedir.
Allah Teâlâ bizi de sizi de dostları arasına katsın. Aziz yolunu asla terk ettirmesin.
Not:
Kudüs’te olan biten malumdur. Öfkeleniyor, bağırıyor, lanet okuyoruz. Fakat İsrail pek etkilenmiyor bunlardan. Onu etkileyecek olanlar, ayette sayılan vasıfları taşıyan Müslümanlardır. O da onları bekliyor herhalde. O vahşi, barbar mel’unları kınadığım kadar, kendimizi de kınarsak, belki bir gayrete gelir de o özellikleri kazanmaya çalışırız. Asıl yapılacak budur. Onlara lanet, birbirimize sevgi sunarak dua edelim, yardım edelim. Allah Teala bu şerleri hayra tebdil eylesin.
www.cemalnar.com 08.11.2014