• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Dünyevîleşen âlimlerin bünyemizdeki tahribatları

Peygamberimiz,(SAV) “İleride ineklerin otlanması gibi, dinleriyle yiyecek ve menfaat (çıkar) bekleyecek bir sınıf gelecektir. Onlardan sakınınız!’ buyurmuşlar. Yine Peygamberimizin “Dünyalık ve şöhret düşkünü kişinin, dinine verdiği zarar, bir sürüye musallat olan iki aç kurttan daha fazladır” uyarısını hiç unutmamamız icap eder.

 Sahip oldukları ilmi yerinde kullanmayan onu süflî emellerine âlet eden, zilleti tercih eden, dünya metaına bağlanmış ulema-i su, fakir de zengin de olsalar dünyaya doymazlar. Onlara nasihatin fayda etmediği, dünyaya olan bağılılıklarından vazgeçmeyen âlimler ulemâ-i sui (kötü âlim, yahut dünyevîleşen âlim) olarak bilinirler. Geçmişteki ilmiyle amil ulemâ, bu kötü âlimlerin Müslümanların bünyesindeki tahribatına dikkat çekmekte, onları teyakkuza çağırmaktadırlar. Âlim, ilmiyle amel eden bir davetçi olduğu için, telif ve ilmî çalışmaları bahane edip, tebliğ/irşad ve davetten geri kalamazlar. Bu üzerlerindeki ağır ‘sorumluluk yükü’nün farkında olmayıp gaflet içindeki âlimler, bilgileriyle geçinmekten başka bir hedefleri olmayan, ‘ilim tâcirleri’dirler. İlimlerini dünya için satan (pazarlayan) adamlar.

Halbuki, ilmi korumanın en güzel yolu, onu hayata geçirmektir. Peygamber varisi olan âlimler, Peygamberimizin ‘hayatın içinde bir Peygamber’ olduğunu unutmasınlar. Kur’anı ezberleyen kişi, devesini bağlayıp kontrol altına alana benzer. Deve bırakıldığında kaybolduğu gibi, ilim sahibi de ilmine itina göstermediğinde ve ilmiyle amel etmediğinde ilmi unutulup gider. İlim dışa yansıyan ve amel ile açığa çıkan sağlam bir akide haline geldiği zaman sahibini korur. Ulema, dünyevîleşirse (asıl görevinden uzaklaşır, menfaat, makam, mevki elde etmek için de siyasilerin, idarecilerin peşinde koşar hale gelirse) ilmin gereğini her hal ve şartta hayata geçirmez ise, Peygamberimizin ‘onlardan sakınınız!’ dediği sınıfa dahil olurlar. Bu dünyevîleşen kötü âlimlerle ilgili hadis-i şerifleri Allah dostlarının tehlikenin vahametini ve sonuçlarını haber veren güzel sözlerini, ikazlarını yorum yapmadan siz değerli okuyucularıma nakletmek istiyorum.

Peygamberimiz, “İleride ineklerin otlanması gibi, dinleriyle yiyecek ve menfaat (çıkar) bekleyecek bir sınıf gelecektir. Onlardan sakınınız!’ buyurmuşlar. Yine Peygamberimizin “Dünyalık ve şöhret düşkünü kişinin, dinine verdiği zarar, bir sürüye musallat olan iki aç kurttan daha fazladır” uyarısını hiç unutmamamız icap eder. Ahmet b. Hanbel’in Müsnedinde rivayet ettiği ‘Ümmetim için Deccal’dan (insanların aklını, fikrini çelerek hakkı, batılı hak gösteren, böylece insana Rabbini unutturan her türlü düşünce, sistem veya kişi) daha tehlikeli olanı, insanların sapmasına vesile olan öncülerdir. Ümmetim için en fazla korktuğum, dil uleması (söylemleri dilde kalan) münafıklardır.’ İlimleri dilde kalıp hayata geçmeyen ulema kastedilmiş, ilmiyle amel etmeyen kesime ‘münafık’ denilebilmiştir. Hadis-i şerifler ibretamizdir. Tirmizi’de geçen şu hadise ne demeli: “Kıyamete yakın bir zamanda din ile dünyalık elde edilecek bir zümre türeyecek. Onlar, kuzu postundaki kurt gibidirler. Sözleri baldan tatlı, kalpleri ise, kurt kalbidir. Allah Teala onlar hakkında şöyle der: Dinimi kullanarak insanları mı aldatıyorsunuz? Bana baş kaldırmaya mı cüret ediyorsunuz? Zatıma yemin olsun ki başlarına, masum insanları bile şaşkına çevirecek bir musibet getireceğim.’ Yine Peygamberimizden, Miraç gecesinde, dudakları ateşten makaslarla kesilen sınıfın, ‘dünyalık ve fitne uleması’ olduğunu öğreniyoruz.

Hz. Ali de ‘Kıyamete yakın bazı fitneler baş gösterecektir. Bu da Dini Allah rızası dışında öğrenilip, din ile dünyalık elde edilince olacaktır.’

Mus’ab bin Umeyr’in talebesi sahabe-i kiramdan Muhammed b. Mesleme (r.a) ‘Pisliğe konan sinek, umeranın kapısına gidip, kendilerinden menfaat talep eden âlimden daha iyidir’ buyurarak dünyevîleşen âlimin halini ortaya koymaktadır.

Konunun önemine dikkat çeken İmam-ı Gazali de, dinin zaafa düşmesinin önemli sebepleri arasında, ulemanın bozulmasını gösterir. ‘Dinin zaafa uğramasının önemli bir sebebi, gönül hekimleri ulemanın sapmasıdır. Zira ulema hekimler konumundadır’ der. Çağımızdaki ulema da, müzmin bir hastalığa yakalanmıştır: Dünyevileşme hastalığı! Öyle bir hastalık ki âlimleri menfaat uğrunda zalim ve gaddar kişileri dost edindirir, onları alkışlamaya götürür. İslâmi ahkâmı lağvedenleri kutlamaktan, haram işlerine bile meşruiyet kılıfı bulmaktan kendilerini kurtaramaz hale düşürür. Bu öyle bir hastalık ki, geçmişte Hz. Hüseyin’in şahadetine göz yumdurur, sinek kanının necasetini gündemde tutturur. Âlimlerin dünyevileşme hastalığı öyle bir hastalık ki, İslâmi bir endişe taşımazlar, hedefledikleri makamlara ulaşınca da İslâm’ı yaşamaktan uzaklaşırlar. Gerektiğinde de İslâm muhalifleriyle de işbirliği yapmaktan geri kalmazlar. “Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğuyla (onur) duyanlar, şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar? İyi bilin ki şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.” (4 Nisâ 139) âyetini unutacak hale gelirler. Bunlar başta Allah ve Rasulüne, ilim ve ilmin itibarına ihanet ederler. Allah’ın dinini bildikleri halde, bazı kesimleri memnun etmek için, âyet ve nassları tahrif etmekten ve onların hesabına fetva vermekten de kaçınmazlar. Allah’ın ahkâmının yüceliğini belirli kesimler için ketmederler. Meselâ yıllarca ‘faizin haramlığı’na fetva verdikleri halde, uygulama ve tavır koymalarında fetvalarına uygun bir ‘yüksek/yürekli bir ses’ duyulmaz. Peygamber Efendimiz, ulema-i su’in (kötü âlimlerin) tahribatını müşriklerin tahribatından daha zararlı görmüştür. “Ben, ümmetim için ne mü’min, ne de müşrikin tahribatından endişe ediyorum. Endişe ettiğim sınıf, ilmi dilinde kalıp, hayata geçirmeyen münafık âlim taslaklarıdır” buyurarak bizleri kötü âlimlerin verecekleri zarar hususunda nebevî bir ikazda bulunmuştur.

İmam-ı Şafii, hazretleri kötü âlimleri, Allah’ın nimetlerini yanlışta kullanan putperestlerin durumuna düştüğüne dikkat çekmekte, insanların sapmasına vesile olan bu kötü âlimlerin yaptıklarını Allah’a ortak koşan müşriklere benzetmiştir. Bu hususun izahında da, iki kesim de nimeti inkâr ve insanları sapıtma söz konusudur. Hatta insanları saptırmanın müşriklerden daha zararlı olduğunu beyan etmekte, başkasını saptırmanın geçişli ve etkili olduğuna dikkat çekmektedir. (Devamı yarın İnşaallah)

 

Efendimiz’in Hayatından ‘Ben her şeyi bilirim’ iddiasında bulunmayan bir Peygamber

Tefsir kaynaklarının aktardığına göre Ubeyrik oğullarından Ebu Ti’me, Rifaa adında yeni Müslüman olmuş birinin un çuvalında koruduğu silah ve zırhını çalar. Önce evine gizler, bulunmasından korkarak götürüp bir Yahudi’ye rehin birakır. Un izleri kendi evini gösterince Yahudiye iftira atar. Rasulullah tam zırh kendi yanında bulunan Yahudi aleyhine hüküm verecekken, olayın iç yüzünü ortaya koyan ve Hz. Peygamber’i uyaran Nisa 105-109. Ayetler iner. Şu sert cümleler söz konusu âyetlere aittir: “Sakın hainlere taraftar olma. Ve Allah’tan af dile, çünkü Allah çok bağışlayandır, rahmet kaynağıdır. Nefislerine ihanet edenleri de savunma! Hiç şüphesiz Allah, kendisine ihaneti meslek edinip boğazına kadar günaha batanları sevmez.” (4 Nisa 105-107). Hz. Peygamber’in, bu olayda gerçek suçlunun kimliğini teşhis edememiş olmasında hiçbir gariplik yoktur. Çünkü o hiçbir zaman “ben her şeyi bilirim” iddiasında olmamıştır. Aksine o “Vallahi yarın nefsime bile ne yapılacağını bilmiyorum” itirafında bulunmuştur. Yine Muhammed Sûresi’nin 30.âyetinden, eğer Allah bildirmezse, onun kendiliğinden münafıkları tanıyamadığını öğreniyoruz.

Namazı nasıl kılmalıyız?

TEFEKKÜR

Ona namazlarımızı nasıl kılmalıyız diye soranlara şöyle tavsiyelerde bulunuyordu:

- Önce temiz bir kalble niyet ederek abdestini al. Dışını su ile temizlerken içini de tevbe, istiğfarla temizle. Sonra seccadene geç, Kâbe’yi hayalen iki kaşının arasına al. Bundan sonra, cenneti sağında, cehennemi de solunda tasavvur et. Sırat köprüsünü ise ayağının altında bil. Azrail Aleyhisselam’ı da peşinde bekliyor kabul ederek Allahü ekber deyip namazına başla.

- Hürmetle Fatiha ve zammı sureyi oku, tevazu ile rükua eğil, tefekkürle tesbihleri tekrar et.

Tezellül ile secdeye in, yüzünü yerlere sür.

- Manalarını düşünerek tahiyyat ve salevatları oku. Hamd ve şükür duygularıyla selamını ver, ibadetini tamamla. Hatem–i Asam bundan sonra;

- İşte der, bu namazdır, seni dünya ve ahiret kötülüklerinden koruyacak namaz.

Bilmem bizim bu türlü tefekkürlerden hissemiz ne kadardır?

 

VAHYİN DİLİNDEN

“Mü’minleri bırakıp da kâfirlerin dostluğuyla (onur) duyanlar, şeref ve itibarı onların yanında mı arıyorlar? İyi bilin ki şeref ve itibar bütünüyle Allah’a aittir.” (4 Nisâ, 139. ÂYET)

ALLAH RASULÜ’NDEN

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Allah’ım! Beni saptırmandan yine sana, senin büyüklüğüne sığınırım ki senden başka ilah yoktur-. Ölmeyecek diri yalnız sensin. Cinler ve insanlar ise, hep ölümlüdürler!” (Müslim)

GÜNÜN SÖZÜ

“Tasavvuf, önceleri hâl ilmiydi, şimdi mal toplama vasıtası. Tasavvuf, önceleri nefis muhasebesi idi, şimdi dünyalık. Tasavvuf, önceleri ihlas idi; şimdi şöhret malzemesi. Tasavvuf, önceleri Kitap ve sünnete ittiba idi, şimdi ibtidia’; yani bid’atçiliktir. Tasavvuf, önceleri kalbin imarıydı, şimdi aldanma ve aldatma! Tasavvuf, önceleri iffet idi, şimdi uçurum oldu. Tasavvuf, önceleri ahlak idi; şimdi yardakçılık. Tasavvuf, önceleri kanaat idi, şimdi fecaat oldu. Tasavvuf, önceleri dünyevileşmeyle mücadele idi, şimdi dünyalık elde etme vasıtası.” (İmam-ı Şa’rânî)

Yaşar Değirmenci       26 Nisan 2014 Cumartesi    www.habervaktim.com

 

Dünyevîleşen âlimlerin bünyemizdeki tahribatları (2)

Geçmişimizi ve bugünümüzü, Allah dostlarının ikazları ışığında bir defa daha değerlendirip, Peygamberimizin ‘size iki emanet bırakıyorum’ dediği Kur’an ve Sünnet ölçüsüyle hayatımızı tanzim ederek âcilen bir ‘nefs muhasebesi’ yapalım.

Hz. İsa, dünyevîleşen kötü âlimlere şu tembihte bulunmuştur:

‘Ey kötü âlimler! Cinnet kapısında durdunuz. Ne siz giriyorsunuz, ne de başkalarının girmesine müsaade veriyorsunuz. Ey kötü âlimler! Sizler zakkum ağacına benziyorsunuz. Yaprak ve çiçekleriniz (dış görünüşünüz) güzel, ancak meyveniz (ameliniz) zehirli ve öldürücüdür. Dünyayı kendinize baş tacı yaptınız. Ahireti ayaklar altına aldınız. Sözleriniz şifa, eylemleriniz zehir! Ebu Cehil karpuzu gibisiniz. Zâhiriniz güzel, kendiniz öldürücü.

Ey sahtekâr fakih ve rahipler! Yazıklar olsun sizlere. Siz göklerin hâkimiyetinin kapılarını insanlara kapatıyorsunuz. Bu kapıya ne kendiniz giriyor, ne girmek isteyenlerin girmelerine izin veriyorsunuz. Ey yalancı fakihler ve rahipler yazıklar olsun! Siz sivrisineği süzgeçten geçiriyorsunuz fakat deveyi hamuduyla yutuyorsunuz. Ey hilekâr fakihler yazıklar olsun. Siz, üstü beyazla boyanmış mezarlar gibisiniz. Dışarıdan güzel görünüyor, ama içinde ölülerin kemiklerinden, diğer pisliklere varıncaya kadar her şey var. İşte siz busunuz. Dışarıdan dürüst gibi görünüyor, içiniz hilekârlık ve sahtekârlıkla dolu.

Hz. Ömer: ‘Dünyayı manen kirleten üç sınıf vardır. İnsanları sapıttıran idareciler, Kur’an ilimlerine sahip olmadıkları halde, onun adına cedelleşmeye giren cahiller, âlimlerin zelle ve hataları.’

İmam-ı Rabbani Hazretleri, İnsanların kurtuluşu ulemaya bağlı olduğu gibi, helak ve fesatları da ona bağlıdır. En faziletli insanlar âlimlerin en iyileri olduğu gibi, en kötü insanlar da ulema-i su’i (kötü âlimler)dir. Bir Allah dostu rüyada şeytanı boş ve hareketsiz görmüş. Sebebini sorunca şöyle demiş: ‘Zamanımızdaki kötü ulema, ifsat ve saptırma görevini üstlenmiştir. Bu sebeple bize bir şey düşmemektedir.’ İmam-ı Rabbani, Müslümanların başına gelen birçok musibetin kötü alimlerden kaynaklandığını şöyle ifade eder: ‘Kötü alimler idarecilerinin de sapmasına sebep olmuşlardır. Ümmeti yetmiş iki fırkaya bölenlerin başında onlar gelir. Müslümanların başına gelen musibetlerin bir diğeri de ‘cahil sofular’dır. Bütün gaye ve himmetleri dünya metaı olan kötü alimler ile muaşeret etmek, ‘semmün katilün’ (öldürücü zehirdir.) (Daha fazla bilgi için Mektubat’ta 33. ve 53. Mektuplara bakılabilir)

İbni Kayyım, kötü âlimleri şu şekilde canlandırır. Bunlar, Cennet kapılarının önünde durup sözleriyle insanları Cennete dâvet ederlerken hayat tarzlarıyla Cehenneme… Bu tür ulemâ, davetçi kılığında yol kesen eşkıya mesabesindedir. Zira ilim ve kötü amelleriyle İslâm yolunu kesip, insanların o yola girmesine mani olmaktadırlar.

Özellikle, idareciler tarafından Müslümanlara görülen eziyetleri, ‘anarşiyle mücadele ve huzuru sağlama’ hezeyanlarıyla meşrû göstermiş. Bunun tam aksine de İslâm’ı hizmetler bağlamında yapılan faaliyetleri yürürlükteki despot rejimlere ‘başkaldırı’ olarak değerlendirmişlerdir.

İbrahim Ethem, adil olmayan idarecileri hırsızlara, ilimleriyle amil olmayan ulemayı da saldırgan kurtlara benzetmiştir.

Süfyan-ı Sevri, günahları zehire, ulemayı da panzehire benzetmektedir. Panzehir bozulunca ameller nasıl düzelecek? Alim hekim gibidir. Dünyalık (rant) da mikroptur. Hekimin kendisi mikroba yakalanırsa, şifa nasıl sağlanır?

Abdülkadir Geylani Hazretleri, dünyevîleşen kötü âlimlere şöyle seslenir: ‘Ey din ile dünyalık elde etmeye çalışan tâcirler! Siz avamdan daha çok tevbeye muhtaçsınız. Herkesten çok günahları itiraf etmek zorundasınız. Gerçekten ilminizden faydalanmış olsaydınız, miskinler gibi zenginlerin ve idarecilerin kapısında beklemezdiniz. Ey ilim ve amellerine hıyanet edenler, ey Allah ve Rasulüne hıyanet edenler, ey insanları Allah’a gitmekten alıkoyanlar! Sizler açık zulüm ve hıyanet içindesiniz. ‘Ey ulema-i sui! Siz nerede Rabbani alimler nerede? Ey ilim ve amel hainleri! Ey Allah ve Rasulünün düşmanları! Ey insanları Allah ve Rasulünden ayıran haydutlar! Açık bir zulüm ve nifak içerisindesiniz. Nifakınız ne zamana kadar devam edecek? Dünya metaını almak için idarecilere dalkavukluk ediyorsunuz. Kul hakkı konusunda zalim idarecileri geçtiniz. Allah’ım! Böyle münafıkların gücünü yok et! Yeryüzünü onlardan temizle! Ey insanlar! İyilikleri emretmeyen, kötülükten alıkoymayan kötü alimleri dinlemeyiniz.’

Süfyan bin Uyeyne, bu kötü âlimlerin düştüğü vahim durumu şöyle izah eder: Müslüman alimler bozulunca, Yahudi hahamların durumuna düşerler. Abidler de bozulunca, Hıristiyan ruhbanların durumuna düşerler. Ey ilimlerini hayata geçirmeyen ulema! İnsanlara iyilik eder de kendinizi nasıl unutursunuz?

Hasan-ı Basri’ye kötü alimlerin bu dünyadaki cezası sorulunca şöyle cevap vermiş: ‘Allah’ın onlara en büyük cezası, kalplerinin ölmesidir.’ ‘Kalpler nasıl ölür?’ denilince de, ‘Din ile dünyayı yemeleridir’ demiş. Onlar, bâtıla hak elbisesini örtüp hak diye ortaya koymaya çalışanlardır.

Vehib b. Mert de şöyle der: ‘Kötü âlimler, suyun önündeki taş gibidir. Kendileri ondan faydalanmadıkları gibi, başkalarının da faydalanmasına mani olurlar. Bunların şöyle demesi gerekir: ‘Ey insanlar! Sizlere Peygamberler ve selef hakkında söylediklerimize kulak verin. Bizim şu, yaramaz halimize bakıp aldanmayın. Biz gerçekten zarar vermekteyiz.’ Bu gerçeği demedikleri için insanları da kendileri gibi ifsat etmektedirler.

Abdullah b. Mübarek, din ve ilim ile dünyalık elde eden ulemayı, ağ ile balık tutan avcılara benzetmiştir. Ne var ki din ile avlamak daha tehlikelidir. İmam-ı Malik’e ‘Ey Üstad, alçak insan kimdir?’ diye sorulunca İmam-ı Malik, ‘Din ile dünyalık elde etmeye çalışandır’ diye cevaplamış, ‘alçakların en alçağı kimdir?’ sualine ise, dinleriyle başkalarının dünyalık menfaatini sağlayandır’ demiştir. Muhammed İkbal, çağımız ulemasıyla medreselerin düştüğü hali pür melali şöyle tasvir eder: ‘Mektep ve medreseden ümidimi kestim. Artık orada ne hayati bilgi, ne ilim, ne irfan, ne de sevgi kaldı. Hatiplerin cümleleri ne muazzam! Ama sevgi ve iman nurundan mahrum.’ İslam’ın güzelliklerini ne kendileri uygulamakta ne de onlardan başkalarının faydalanmasına müsaade etmektedirler. Daha bir sürü misal verilebilir. Geçmişimizi ve bugünümüzü, Allah dostlarının ikazları ışığında bir defa daha değerlendirip, Peygamberimizin ‘size iki emanet bırakıyorum’ dediği Kur’an ve Sünnet ölçüsüyle hayatımızı tanzim ederek âcilen bir ‘nefs muhasebesi’ yapalım.

Zamanın iyi kullanılması

Zamanın iyi kullanılması gerektiğini anlatan öğretmen bütün öğrencilerini toplayıp, “Gelin birlikte deney yapalım!” dedi!

Masasının altında duran büyük kavanozu öğrencilerinin gözü önünde çıkarttı!

Elinde tuttuğu torbanın ağzını açıp içindeki kocaman taş parçalarını dikkatle kavanozun içine yerleştirdi!

Ve ardından çocuklara dönerek, “Doldu mu?” diye sordu!

Herkes bir ağızdan “Evet!” cevabını verince “öyle mi?” diyerek bir başka torbayı çıkartıp içindeki küçük taş parçalarını kavanoza boşaltmaya başladı!

Öğrencilerin mesajı aldığını gören hoca “Peki şimdi doldu mu?” diye tekrar nabız yokladı!

Deneyin sahibi olan çocuklar bu kez “Hayır tam doldu sayılmaz!” diye cevap verdi!

Cevaptan memnun olan öğretmen “Aferin” dedikten sonra bir başka torbayı eline alıp içindeki kumu şaşkın bakışlar arasında taşlarla buluşturdu!

Ve kumlar akarak boşluklara sızdı!

Elindeki torbayı bırakan hoca meraklı bakışlarla yine dönerek, “Doldu mu?” diye ezberlenen soruyu yineledi!

Öğrenciler hep birlikte “Hayır!” sesini yükseltti!

Bu cevapla birlikte öğretmen bir kap içindeki suyu alarak kavanoza boca etti!

Ve sonra da çok sevdiği öğrencilerine dönerek, “Ne mesaj çıkardınız?” diye sordu!

Biri öne çıkıp, “Öğretmenim ne kadar işimiz olursa olsun, her şeye yetecek kadar zamanımız vardır!” diye kısaca özetledi!

Cevabı beğenmeyen öğretmen noktayı koydu: Eğer elinizdeki büyük taş parçalarını tâ en başından kavanoza koyamazsanız, daha sonra bunu yapma şansınız kalmaz! Eğer işe kumlarla, küçük taş parçalarıyla ve suyla başlarsanız HEDEFİNİZE ulaşamazsınız!

Dikkat Dikkat Eller çok olunca yük hafifleşir

• Unutma! Eller çok olunca yük hafifleşir.

• Unutma! İnsanlar köprü kuracakları yerde duvar ördükleri için yalnız kalırlar.

• İnsanlara dost ol, çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa yol kesenlerin beli o kadar kırılır.

• Yeni dostlar edin, ama eskilerin de kıymetini bil.

• Dost ve arkadaşının ayıplarını görünce ihtar edenlerden ol, ifşa edenlerden değil.

•  Unutma başına gelen felaketlerin de iyi bir yanı vardır. O da, gerçek dostlarının kimler olduğunu ortaya çıkarmasıdır.

• Mü’min kardeşinin kusurlarını, açıklarını araştırıp ortaya dökenlerden olma. Böyleleri marazî tiplerdir. Mü’min; kardeşinin kusurlarını açığa çıkartıp onu rezil eden değil, o kusurları örtüp, düzeltmeye gayret edip aziz edendir. Unutma ki, Allah’ın (cc) güzel isimlerinden biri de “Settar: Ayıpları örtüp, kapatan”dır.

• Unutma! “Zor olan bir dost uğruna ölebilmek değil, uğruna ölünebilecek bir dost bulmaktır.”

• Hayata atıldığında, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene sat. Fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna bir fiyat etiketi koyma.

Bildiğim ve bilmediğim bütün hayırlı şeyleri Senden dilerim Peygamber Efendimizden Dua

“Rabbine şöyle dua et: Ey Allah’ım Senden bildiğim ve bilmediğim bütün iyilikleri diliyorum ve Senden kulun ve Resulün Muhammed’in istediği bütün iyilikleri de diliyorum.”

“Ey Allah’ım, bildiğim ve bilmediğim bu dünyada ve ahirette bütün hayırlı şeyleri Senden dilerim. Ey Allah’ım, bildiğim ve bilmediğim bu dünyada ve ahirette bütün kötülüklerden Sana sığınırım. Ey Allah’ım, başıma gelenlerin sonunu iyi yap.”

(Allahım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azâbından koru!)”

(Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.)”

(Allahım! beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır, bana âfiyet ve hayırlı rızk ver.)”

(Ey kalpleri yönlendiren Allah’ım! Kalplerimizi Sana itaate yönelt!)”

“Dayanılamayacak dertten, insanı helâke götürecek tâlihsizlikten, başa gelecek fenalıktan ve düşmanı sevindirecek felâketten Allah’a sığınınız.”

(Allah’ım! Bütün işlerimin başı olan dinim konusunda hataya düşmekten beni koru! Yaşadığım şu dünyadaki işlerimin yolunda gitmesini sağla! Dönüp varacağım âhiretimi kazanmama yardım et! Hayatım boyunca daha çok hayır yapmama imkân ver! Her türlü kötülükten kurtulmamı sağlayacak bir ölüm nasip et!)”

İKAZ

Bişr-i Hâfî’den önemli bir ikaz

Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın da doğmadı. Öyle ise şu anı değerlendirecek işler yapmaya bak. Şayet gelecekte yaparım diyerek kendini aldatanlardan olmak istemiyorsan.

Bişr-i Hâfî hastalığında ziyaretine gelenlere şöyle bir misal verdi:

Bir karınca yazın taneleri toplar, kışın yerdi. Bir gün topladığı taneyi yemek üzere ağzına aldığı sırada havadan inen bir kuş ağzındaki taneyi kapıp yukarıya uçtu. Karınca böylece topladığı şeyi ağzına almasına rağmen yiyemedi. Dünyada insanlar da böyledir. Mal ve servet toplarlar ölüm kuşu gelip o kimseyi alır da topladıkları dünyalıkları hep başkalarına kalır, kendisine de hesabını vermek düşer.

VAHYİN DİLİNDEN

Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran 186. ÂYET)

 ALLAH RASULÜ’NDEN

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Cibrîl bana Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söyledi: Bu dîn (yâni İslâm), Zâtım için seçip râzı olduğum bir dîndir. Ona ancak cömertlik ve güzel ahlâk yakışır. Müslüman olarak yaşadığınız müddetçe onu, bu iki hasletle yüceltiniz!” (Heysemî)

GÜNÜN SÖZÜ

‘Şehirler ağır vergilerle değil, adaletle tamir edilir, zulüm ile yıkılır.’

(Ömer b. Abdülaziz)

Yaşar Değirmenci     27 Nisan 2014 Pazar  www.habervaktim.com

  
723 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın